İnsanın varoluş problemi üzerinde düşünmesi kaçınılmaz bir vazifedir. Hiçbirimiz "Ben kimim? Nasıl varoldum? Nereye gidiyorum? Niçin varım? Hayatın anlamı nedir?" gibi sorulara kayıtsız kalamayız. Bu tür sorulara verilecek cevaplar hem dünya hem de ahiret hayatımızı belirleyecektir. Yanlış cevaplar bizi telafisi mümkün olmayan ebedi bir cezaya mahkum edecektir.
Varoluşunu tesadüf ve şansa bağlayan bir zihnin üreteceği hangi düşünceye güven duyulabilir? İnsanlık cevherini ve özünü sadece madde ile açıklamaya çalışan bir zihniyetin kuracağı toplumlar ne derece huzur içinde yaşayabilir? "Güçlü olan hayatta kalır" düşüncesine dayanan ve "insanı, insanın kurdu" olarak görenlerin bulunduğu toplumlarda sevgi, merhamet ve kardeşliğe yer bulunabilir mi? Allah´ı aklen, ilmen ve fikren inkar etmek mümkün değildir. İnançsızlık, psikolojik ve zihinsel bir hastalıktır. Bizi ve evreni her an var eden Allah´a karşı mücadele etmek ve O´na rağmen birşeyleri başarmaya çalışmak hiçbir özrün geçerli olamayacağı kadar büyük bir kabahattir.